Aile Hukuku
Aile hukuku, medeni hukuk içinde yer alan ve toplumsal hayatın akışını düzenleme noktasında tüm toplumu ilgilendiren kapsamlı kurallar öngörenhukuk dalıdır.
Aile hukuku, evlilik, hısımlık ve vesayet olmak üzere üç ana başlığa ayrılmaktadır. Evlilik hukuku, nişanlılıktan başlayarak evliliğin sonlanmasına kadar aile kurumunu geniş bir şekilde incelemekte ve bu sürece ilişkin kurallar öngörmektedir. Hısımlık hukuku, soybağının ne zaman ve nasılkurulduğundan başlayarak sonlanmasına kadar incelemekte, vesayet hukuku ise velayet altında bulunmayan çocukların ve korunmaya muhtaç bazı erginlerin devlet kontrolü ve korumasını düzenlemektedir.
Aile hukukuna ilişkin bazı dava türleri şunlardır;
EVLİLİK HUKUKU
·Nişanın bozulmasından doğan davalar ·Evliliğin iptaline ilişkin davalar ·Evlilik izni davaları ·İddet müddetinin kaldırılması davası ·Boşanma davaları ·Nafaka davaları ·Velayet davaları ·Mal rejimiyle ilgili davalar |
HISIMLIK HUKUKU
·Soybağının kurulması davası ·Tanımanın iptali davası ·Evlat edinme davası ·Evlatlık ilişkisinin kaldırılması davası |
VESAYET HUKUKU
·Vasi atanması davası· Kayyum atanması davası ·Koruma tedbirleri ile ilgili davalar ·Vasiliğin kaldırılması davası |
Kişilerin, borçlarını kendi rızaları ile yerine getirmemesi durumunda menfaatler dengesi taraflardan biri lehine bozulur. Bozulan bu denge devlet tarafından yeniden tesis edilebilir. Bunun için alacaklının cebri icra organlarına başvurması gerekir. Dolayısıylaalacak, zamanında ve borçlunun rızasıyla ödenmezse devletin bu iş için görevlendirdiği cebri icra organları vasıtasıyla tahsil edilebilecektir. Alacağın devlet gücü ile tahsil edilmesini düzenleyen hukuk dalına icra ve iflas hukuku adı verilir.
İcra ve iflas organlarının harekete geçebilmesi için borçluya karşı takip başlatılmalıdır. İcra ve iflas organları, alacaklının talebi üzerine borçlunun malvarlığına el koyar ve bu malları sattırarak elde edilen tutarı alacaklıya öder. İcra ve iflas organları, borçlunun malvarlığının tamamına değil borcu karşılayacak miktarına başvurulabilir.
İcra ve iflas hukuku, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda düzenlenmiştir.İcra ve iflas hukuku icra hukuku ve iflas hukuku olmak üzere iki ayak üzerinde yer alır. İcra ve iflas hukukunun inceleme alanına giren diğer bir konu ise konkordatodur. Konkordatoya, borçlunun vadesi gelmiş borçlarını ödeyememesi veya ödeyememe tehlikesi durumunda başvurulur. Borçlu, mahkeme denetiminde ve gözetiminde düzenlemelerde öngörülen koşullara uygun şekilde hareket etmek şartıyla alacaklılarla anlaşma yoluna giderek borçlarını tasfiye etmeye çalışır. Böylece, icra ve iflas hukukunun öngördüğü olumsuz sonuçlardan korunmaya çalışır.
İcra Hukuku
Ceza Hukuku
İnsanlığın varlığı sürdürebilmesi için toplumsal yaşamın korunması zorunludur. Toplumsal yaşam ise belli kural ve kaidelere uyulması ile korunabilir. Modern devletlerde toplumsal yaşam hukuk kurallarıyla korunmaktadır. Bu noktada karşımıza çıkan temel düzenleme, hukuk düzeninin ayrılmaz parçası olan ceza hukukudur.
Ceza hukuku, bazı fiilleri suç olarak nitelendirmekte ve bu fillere karşılık belli müeyyideler öngörmektedir. Kanunda tanımlana suçlar karşılığında ceza veya güvenlik tedbirleri uygulanmaktadır. Söz konusu yaptırımları uygulama gücü ise münhasıran devlete aittir.
Türk ceza hukuku temel olarak maddi ceza hukuku, şekli ceza hukuku (ceza muhakemesi hukuku) ve infaz hukuku şeklinde üçe ayrılmaktadır. Maddi ceza hukuku, suçu, suçun unsurlarını ve cezalandırma şartlarını düzenlemektedir. Şekli ceza hukuku ise suçun işlenip işlenmediğini, işlenen suçun failinin kim olduğunun araştırılmasını ve bu işlemleri kimlerin yapması gerektiğini düzenlemektedir.
Türk Ceza Hukukuna 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu kaynaklık eder. Bu kanun genel ve özel hükümleri içermektedir. Özel hükümler başlığı altında kişilere, topluma ve devlete karşı işlenen suçlar ayrı ayrı incelenerek bütün suçların unsur ve nitelikleri ayrı ayrı düzenlenmiştir.
Sigorta Hukuku
İnsanlar, yaşamları sırasında birçok riskle karşı karşıya kalırlar. Risklerin bazıları kişi aleyhine ekonomik sonuçlara sebep olur. Riskler neticesinde ortaya çıkan maddi zararların sigorta şirketleri tarafından karşılanması adına sigorta hukuku ortaya çıkmış ve yaygın bir şekilde hayatın her alanında yerini almıştır.
Sigorta hukukunun en önemli aktörleri sigortacılar ve sigorta ettirenlerdir. Bunlar arasındarisklerin üstlenilmesi adına sigorta sözleşmeleri imzalanmaktadır. Sözleşme kapsamında sigorta ettiren bir prim ödemekte ve sigortacı ise kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yüklenmektedir.
Sigorta hukukuna ilişkin düzenlemeler çeşitli kanuni düzenlemeler ve alt düzenlemelerde yer almaktadır. Sigorta hukukunda yer alan müesseselerin kurumsal yapısı 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ile düzenlenirken taraflar arasında akdedilen sigorta sözleşmesi ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6. kitabında düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde sigorta sözleşmesine Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır. Bu düzenlemeler yanında,Karayolları Trafik Kanunu, Türk Sivil Havacılık Kanunu ve Afet Sigortaları Kanunu da konuya ilişkin özel düzenlemeler içermektedir. Sigorta ettirenin tüketici vasfını taşıması durumunda ise Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri sigorta sözleşmelerine uygulanabilecektir.
Trafik sigortaları, yangın sigortaları, kaza sigortaları, sağlık sigortaları, kredi sigortaları, deprem sigortaları, tarımsal sigortalar ve makine sigortaları gibi birçok türü bulunan sigorta sözleşmeleri yaygın şekilde uyuşmazlıklara konu olmaktadır.
İş hukuku, işçi ile işveren arasındaki iş ilişkisini düzenleyen hukuk dalıdır. İş ilişkisinin iş hukuku kapsamında değerlendirilebilmesi için bir kişinin bir işi başkasına bağımlı olarak ve ücret karşılığında yapması gerekir. Memurlar da bağımlı ve ücret karşılığında çalışıyor olsalar da bu ilişki idare hukuku kapsamında değerlendirilmektedir.
İş hukuku temel olarak başkalarına bağımlı olarak çalışan işçilerin korunması gereğinden ortaya çıkmıştır. İş hukuku, işçinin ekonomik durumu yanında işçinin kişiliğini de korur. İş hukuku kapsamında işçiye sağlanan korumanın sınırını ise toplumsal çıkarlar çizmektedir.
İş hukukuna ilişkin uyuşmazlıkların büyük bölümünü işçilik alacaklarının tahsili amacıyla açılan davalar oluşturur. İşçilik alacaklarının tahsili amacıyla açılacak davalarda 01.01.2018 tarihinden itibaren arabuluculuğa başvuru zorunluluğu getirilmiştir. Dava açmadan önce arabuluculuğa başvuru dava şartı olup bu şart yerine getirilmeden açılacak davalar esasa girilmeden reddedilmektedir.
İş hukuku alanında sıklıkla karşılaşılan bir diğer dava türü de hizmet tespiti davasıdır. Hizmet tespit davası, çalıştığı sürenin Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK)’na bildirilmemesi ve primlerinin yatırılmaması durumunda işçinin haklarının geriye dönük alınmasını sağlamaktadır. Hizmet tespiti davalarında alacak davasından farklı olarak arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır.
İş Hukuku
İdare Hukuku
İdare hukuku, idarenin kuruluşu ve işleyişine uygulanan kamu hukuku kurallarını düzenler. İdare hukuku ile idarenin işleyişi, teşkilatı, yetki ve görevleri ile kişilerin haklarının ihlali durumunda bireysel çözümler düzenlenir.
İdarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetimi hukuk devleti ilkesi gereğince zorunludur. Söz konusu eylem ve işlemlerin yargısal denetimi özel hukuktan farklı olarak idari yargı tarafından gerçekleştirilir.
İdare hukukunda temel olarak iki farklı dava türü bulunmaktadır. Bunlar, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetlendiği ‘iptal davaları’ ve idari işlemin kişilerin haklarını ihlal etmesi ve bir zararın ortaya çıkması neticesinde bu ihlalin giderilmesi ve zararların tazmini için öngörülen‘tam yargı davaları’olarak ifade edilebilir.